beautiful love -- sophie milman

1 Şubat 2011 Salı

Evrim'e İnanılır Mı Hiç?

     Bu yazıyı yazmama bir gazetede okuduğum şu cümle sebep oldu:  ‘ Evrim teorisine inanmıyorum ’ demek kabul edilemez.  Zihnim bana birden lisedeki biyoloji öğretmenimi hatırlattı ve sınıfa kavratmaya çalıştığı farkı. Ben onun ağzından anlatmayacağım, kendi anladıklarımı size aktaracağım.

     Evrim teorisi, dinler, suyun kaynama sıcaklığı …  bunların hepsi bilgi ise bilginin genel olarak incelendiği Felsefe biliminden başlayarak bakalım biraz. Lise’de bir sayısal öğrencisi olarak bana zorla öğretildiğinden olsa gerek gasp ettiğim Felsefe derslerinin ilk ünitesini, hep bilgi türleri olmuştur. Bunlardan en çok çarpıştırılmaya çalışılan ikisine değinelim: bilimsel bilgi, dini bilgi. Bu bilgilerin elde edilme yöntemlerini de belirtelim. Bilimsel bilgiye deney, gözlem gibi yöntemler aracılığıyla ulaşılıyor ki bunun sebebi de bu bilginin insanın maddesel bütünlüğünü sürdürdüğü maddeler dünyasının ürünü olması. Dolayısıyla deney ve gözlemlerde elde ettiğimiz sonuçlar bu bilgilerin doğruluğu ve yanlışlığı hakkında belirleyici oluyor. Dini bilgimiz ise bilgiye ulaşmada inanç yöntemini benimseyerek birey etrafında onun ruhani dünyasını oluşturuyor.. Bu yüzden bir dinin yanlış olduğunu iddia etmek yanlışlığın ta kendisidir, zira o dine inanılması doğruluğu için yeterlidir. Bugün birisi çıkıp benim tanrı olduğuma inanırsa, evet doğrudur.

     Bunlardan neden bahsettim? Bir dinin yanlışlığının iddia edilemeyeceği, elbet inançlı kesimler toplumun daha büyük bir yüzdesi olduğundan daha sevecenlikle karşılanacaktır; lakin unutulmamalıdır ki madalyonun öteki yüzünde evrimin inanılacak bir şey olmadığı yatıyor. Bu kısmı öğretmenimin cümlesiyle bitiriyorum: ‘‘ Sizler evrime inanmıyorum diyemezsiniz! Ancak evrimi bilmiyor olabilirsiniz, onun üzerinde inançsal bir değerlendirmede bulunamazsınız! ’’
     İnsanın maddesel ve ruhani dünyaları olduğunu, birine günlük hayatın tecrübeleriyle ötekine de sadece inanarak ulaşabildiğini idrak ettik. Peki bu iki dünya arasındaki ilişkiler ne zaman çatallaşmaya başlıyor. Aslında cevabı basit, ortak öğe olan insanda..  İnsanın biri ekstrem örneğimdeki gibi benim tanrı olduğuma inansa çok problem değil, zira sadece bir insandan bahsediyoruz ve yanında bu duruma inanmayan insanlardan. Açılımı apayrı bi uzunluk olan insandaki inanma ihtiyacından dolayı, genelde bu inançlar örneğimdekinin aksine kabul görme eğilimindedir. Bir güce tapınmayan ve kutsal anlamlar yüklemeyen toplum olmamıştır tarihte. Bu inancın geniş kabulünden sonra bireyler çevresinde kendisi gibi inanan insanlarla ortak ruhani dünyayı paylaşmaya başlamıştır, devamındaysa zaten ortak maddesel dünyayı paylaştığını görmek zaman almamıştır. Sonuç mu, insanlar bu iki dünyayı birbirine yamamakta gecikmemiştir. İşte bu noktadan sonra inançlar, maddesel dünya üzerinde örtüştürülmeye ( çoğunlukla bu şekilde değiştirilmeye ); maddesel dünya üzerindeki kararlar da daha uzun vadeye yatırım gibi gözüken ruhani dünyadan baz alınarak verilmeye başlamıştır.

     Bir diğer sıkıntı da inanan insanların, dinlerinin doğruluğunu ispatlamak için yaşadığımız dünyadaki bilimsel bilgilerle örtüşen ilahi bilgileri kullanmasıdır. Halbuki ne demiştik, buna gerek yok. Sen inanıyorsan doğrudur arkadaşım, tutup bana tekrar tekrar 'Burası da böyle, şurası şöyle' deme canım benim. Neden ciddiye almıyorum; insanların maddesellikleriyle ruhani boşluklarını biraraya getirmelerinin boş bir uğraşı olmasından, biraz da ilahi bilgilerin zaten mevcut dünyamız baz alınarak düzenlenmiş olabileceği gerçeğinden ötürü.

     İşte artık şimdi belirticeğim sorun daha net anlaşılabilir. Bir bilim adamı çıkıp evrimin bilimsel gerçekliği üzerinde konuşup maddesel dünyanın bir işleme sistemi olduğundan bahsettiği anda kendini büyük bir sıkıntı içinde buluyor. Dahiyane insanlık yıllar öncesinde maddesel ve ruhani dünyasını birbirine yamadığından; değil evrim, herhangi bir bilimsel bilgi dahi bu dinler ile çelişmeye başlıyor.

     Bu noktada bilim insanlarına düşen dik duruşlarını korumaktır. Özellikle Türkiye gibi henüz bunu kaldıramayacak ülkelerdeki ''din ile o kadar çelişmiyor vurgusu, makyajı'' sonra derece yanlıştır; keza çıkıp İslam’ı baştan başa çökertiyor, yanlışlığını ispat ediyor demenin olduğu gibi. Bilim insanının üzerine düşen dini çelişkilere en ufak yorum dahi getirmeden bahsetmesi gerekenlerden bahsetmek olmalıdır. Israrlı şekilde gelen Adem-Havva, değişmeyen tür vs sorularına vermesi gereken yanıt kendisini ilgilendirmediğidir.
Üzücüdür ki bu çatışmada en büyük yük din adamlarının değil bilim insanlarının üzerinde kalıyor, hani o kalmaması gereken yük.  Çözüm bu yükü nasıl rahat taşırımda değil; bu yükü taşımanın gereksizliğinden bahsetmekte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

1 düşünce 1 söylem